Dünyada eşi ve benzerine az rastlanır kültürel bir miras. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bütün o medeniyetlerin izlerini binlerce yıl geçmesine rağmen kendi bünyesinde büyük bir zenginlik olarak saklamayı başarabilmiş, tarih öncesi çağlardan beri Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biridir Van şehri.
Yapılan yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar sonucunda elde edilen bulgular ile günümüze kadar gelebilmiş Tilkitepe ve Dilkaya höyükleri gibi örnekler bunun en iyi göstergesi. Tarih sahnesindeki en parlak dönemini, Urartular zamanında yaşayan şehir, sonrasında da çevresine göre merkezi konumda olmuş ve değişik medeniyet ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Bu özelliğinden dolayıdır ki, tarih sahnesinde Van’ı ele geçirmek için çok sayıda medeniyetin mücadelesine rastlanmaktadır. Hemen hemen her dönemde yerleşik hayatın sürdüğü, tarihi İpekyolu üzerinde kurulan Van ve çevresinde ilk olarak M.Ö 2000 yıllarında Hurriler devlet kurmuşlardır. Bölgenin yüksek yaylalarında yerleşim kuran Hurriler daha sonraları Asurlular ile çeşitli mücadelelere girmiş ve zayıflamışlardır. Öte yandan yine aynı dönemde Asurlular ile Uruatri ülkeleri arasındaki mücadeleler de göze çarpmaktadır. Uzun yıllar süren bu mücadelelerden Uruatri ülkeleri galip çıkmış ve Urartu Kralı I. Sardur, Uruatri ülkelerini bir araya getirerek Urartu devletini kurmuş ve merkez olarak bugünkü Van şehri olan Tuşpa’yı seçmiştir.
Uzun yıllar Urartu medeniyetinin merkezi olan şehir, bu medeniyete ait çok sayıda tarihi değeri günümüze kadar taşımıştır. Bu noktada döneme ait göze çarpan en önemli eser, Van Kalesi olarak karşımıza çıkmaktadır. M.Ö IX yy’da Urartu Kralı Sardur’i tarafından yapılan Kale ihtişamını günümüze kadar taşımayı başarmıştır. Sonraki dönemlerde bölgeyi ele geçirmek isteyen Asurlular, M.Ö VII yy başlarından itibaren yeniden akınlar düzenlemiştir. Akınlardan sonra geri çekilmek zorunda kalan Urartu’lar Van ovasının kuzey doğusunda bulunan Rusahinili’ye (Toprakkale) taşınmışlardır. Daha sonraki yıllarda doğusundan gelen Medlerin baskısıyla iyice zayıflamış olan Urartular, tarih sahnesine günümüze kadar gelen çok sayıda eser bırakarak yıkılmışlardır. Bu eserler içerisinde, suya büyük önem veren ve Van şehrini su kenti şeklinde imar eden Urartular’ın, Kral Menua döneminde yaptırdıkları su kanalları ve barajları önemli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan en önemlisi, günümüzde Şamran Kanalları olarak bilinen ‘Menua Kanalı’dır. Urartuların yerini alan Med Krallığı da Persler ile mücadeleye girmiş ve bu mücadeleler sonucunda Van bölgesi M.Ö 300’lü yıllara kadar Pers hâkimiyetinde kalmıştır. Bu yıllarda Makedonya Kralı Büyük İskender’in bölgeyi ele geçirmesine şahit olunmaktadır. Büyük İskender’in ölümünden sonra bölgeye tam anlamıyla hakimiyet sağlayan bir medeniyet olmamakla birlikte kısa süreliğine Selevkoslar İmparatorluğu’nun etkili olduğu ve sonrasında Roma İmparatorluğu ile Partlar arasında kalan bölgede sık sık savaşlar meydana gelmiştir. Bu dönemde bölgede etkili olan Ermeni beylikleri kimi zaman Roma’ya kimi zaman da Partlara yaslanmak zorunda kalmışlardır. Bölgeye daha çok hakim olan Partlar, bu hakimiyetlerini M.S 226 yılında Sasaniler’e bırakmışlardır. Bölge, Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra burada hakimiyet kurmaya çalışan Doğu Roma(Bizans) İmparatorluğu ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirmiştir. İslam’ın bölgeye doğru yayılmasıyla birlikte Van ve çevresi İyaz Bin Ganem tarafından 640–641 yıllarında Bizans ve Sasanilerden alınmıştır. Sonraki dönemde Emeviler’de başlayan iç karışıklıklar neticesinde bölgedeki halk isyan ederek, yeniden Bizans hâkimiyetine girer. 1071 Malazgirt Ovası’nda yapılan savaştan sonra bölge bu sefer Selçuklu Devletine dahil edilir. Sırasıyla 1232 Anadolu Selçuklu, 1243’te Moğol egemenliğine giren bölge, 1349’da Karakoyunlular tarafından alınmışsa da yönetim yerel soyluların kurduğu Hakkâri Beyliği’ne bağlı kalır. Bu arada bölgedeki iç karışıklıklardan yararlanmak isteyen Şah İsmail 1507’de Van ve çevresini ele geçirerek İran’a bağlar. Bu tarihten sonra Osmanlılar ile Safeviler arasında bölgeyi kendi topraklarına katmak için yapılan mücadeleler ortaya çıkar. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim 22 Ağustos 1514’te Çaldıran Meydan Muharebesi ile bölgeyi Osmanlı topraklarına katarak, uzun süren mücadelelere son vermiştir.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında bölgede çok sayıda karışıklık medyana gelmiş ve bu karışıklıklar nedeniyle Eski Van şehri yakılıp yıkılmıştır.. Şehir, 2 Nisan 1918’de Milli Mücadele Birlikleri tarafından, kısa bir süre sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil edilmiş ve 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile Van kesin olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalmış, 29 Ekim 1923’te Vilayet merkezi olan Van’da alt yapı çalışmaları başlatılmış, yakılıp yıkılan şehir yeniden inşa edilmiştir.
VAN’IN ALTIN ÇAĞI: URARTULAR DÖNEMİ
Çok eski bir yerleşim alanı olan Van Gölü Havzası, çevresinde verimli ve sulak topraklarının yanı sıra Van Gölü’nün bölge iklimini yumuşatması ve derin vadilerin kışın şiddetini azaltması nedeniyle tarihin erken dönemlerinde yerleşim alanı olmuştur..
Birçok medeniyetin varlığını sürdürdüğü bölgede altın çağını yaşatanlar Urartulardır. Urartular, M.Ö 150 yılında Van Gölü ve çevresine yerleşme çabası içine girmiş ve M.Ö 168 yılında da bunu büyük ölçüde başarmışlardır. Bölgede M.Ö 855 yılında Urartu krallığı kurulmuş ve bu krallık üç asır Van’da hüküm sürmüştür.. Urartu Krallığının siyasal tarihi, beylikler dönemi ve klasik Urartu tarihi olmak üzere ikiye ayrılır. Urartu devleti bugünkü Türkiye yüzölçümünün yarısı kadar bir alana sahip ve her şeyden önce bir kara devletiydi. Urartu’nun en eski kralı, Lutipri’nin oğlu Sardur olarak bilinmektedir. Sardur kendini bütün ülkelerin kralı olarak adlandırmış ve böylece Asurlulara karşı rakip olarak ortaya çıkmıştır. Fakat Urartu krallığının gerçekten güçlü bir devlet olarak görüldüğü dönemler, Kral Menua’nın M.Ö 810-780 yılları, Kral Argişti M.Ö780-760 yılları ve özellikle Kral II. Sardur’un 760-730 yılları arasındaki zamana denk düşer. Bu dönem içinde Urartular, ‘Geç Hititler’le birlikte Ortadoğu’nun en mühim merkezlerini ellerinde bulundurmuş ve Asurluların denize inmelerine engel olmuşlardır.
Van Kalesi’nin güneyindeki Sardur Burcu’nun duvarındaki taş bloklar üzerinde kuruluş kitabeleri, Urartu tarihinin bilinen ilk yazılı kaynaklarını oluşturmaktadır. Urartu döneminde Van Kalesi’nin imarı geniş ölçüde tamamlanmış ve kalenin tamamlanması Kral İşpuini’nin(M.Ö 764–735) zamanına denk gelmiştir. Urartuların en büyük özelliği de Madır Burcu yazıtında kuruluşlarından başlayarak yaptıkları her şeyi gelecek nesillere aktarmaları, yazılı kaynaklar bırakmış olmalarıdır. Urartular hâkimiyetleri boyunca daha çok imar, tarım ve el sanatlarına yönelik işlerde yoğunlaşmışlardır. Bunların başında da kara ulaşımı ağı gelmektedir. Anadolu’nun en eski ve düzenli karayolları bizzat Urartu kralları tarafından planlanarak inşa edilmiştir. Yine imar faaliyetleri içerisinde birçok liman kalıntısı da mevcuttur.
Urartu kralları tarafından çok sayıda kurulan baraj, gölet, sulama kanalları, vadilerde yapılan tarıma hayat vermiştir. Bunların yanında Urartular maden, demir, gümüş ve bakır işçiliğinde işlemecilik sanatında önemli başarılar elde etmişlerdir. Bunların yanında Doğu Anadolu Bölgesinin ilk kuyumcu toplumu olma özelliğine de sahiptirler. Buna en güçlü kanıt yapılan kazılarda elde edilen kaliteli saç halkaları, küpe ve bileziklerin ortaya çıkarılmasıdır.
VAN İSMİNİN KÖKENİ
Van isminin nereden geldiği ve kaynağı konusu henüz tam olarak açıklığa kavuşmamış olmasına rağmen konuyla ilgili bir takım görüşler şunlardır;
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Büyük İskender’in Van Kalesi’ndeki ‘Vank’ adlı bir mabedin adını şehre verdiğini belirtmektedir. Başka bir rivayete göre Van, çok eski bir şehir olduğu için M.Ö 1900’lerde Asur Melikesi Mensura Şah Meryem (Semaramis) tarafından kendisine izafeten Şahmerimekenal şeklinde adlandırılmıştır. Daha sonra Kuyanyemin’in son dönemlerinde Van adındaki valinin şehri genişletip güzelleştirmesi nedeniyle bu idareciden itibaren şehir Van olarak anılmıştır.
Van adının kaynağı konusundaki bilimsel görüşe göre ise; Urartuca Biane veya Viane’den gelmiş ve yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahip olan Van terimi Bian kelimesindeki “B’’ ile “V’’ nin yer değiştirmesinden doğmuştur.